Geçenlerde yazdığım “Merhale” yazısına ilişkin kıymetli dostum Dr Ahmet Arslan aşağıdaki değerlendirmeyi yaparak önemli bir soru sordu:

Bireysel ve toplumsal hayata “merhaleler” açısından bakmak oldukça verimli çağrışımlara açık görünmektedir. Zira Arapça rḥl kökünden gelen marḥala “bir günlük yolculuk mesafesi” sözcüğünden alıntıdır. Arapça raḥīl “yola çıkma, göçme” sözcüğünün ismi zaman ve mekânıdır. Dolayısıyla bu bakış açısından hayat bütünüyle bir yolculuk olarak değerlendirilebilir. Başladığınız bir nokta, kat ettiğiniz aşamalar, menziller ve nihai menzil… Ancak böyle bir yaklaşım doğal olarak birçok soruyu da beraberinde getirecektir: nereden başladık, hangi menzilleri aştık ve neresini nihai menzil olarak belirledik? Bütün bu soruların muhatabı var mıdır, kimdir ve soruları nasıl cevaplamaktadır?…

Yazıya gelen tepkiler ve özellikle Ahmet Hoca’nın her zamanki gibi sorgulayan ve sarsan yaklaşımı, ek/yeni bir yazı yazmayı zaruri kıldı. Doğrusu bana sorumluluk da yüklemiş oldu. Sadece tespitte bulunmanın eksik kalacağını, öneride de bulunmanın faydalı olacağını hatırlatmış oldu…

“İslam Düşünce Atlası”nı okuyanlar bilir. Okumayan varsa da bir an önce temin edip okumalarını ya da hiç olmazsa web sayfasından ana hatlarıyla bilgi sahibi olmalarını hararetle tavsiye ederim. Bu çalışmada İslam düşünce tarihinde yaklaşık son iki asırlık serüvenimiz “arayışlar dönemi” olarak değerlendirilir. Prof Dr İhsan Fazlıoğlu Hoca ve dostum Dr İbrahim Halil Üçer bu konuda hala ciddi bir çaba ve bir tür “arayış” içerisindeler ki en son bir yıl kadar önce gençlerin mefkûresine ilişkin dar ama derinlikli bir müzakere yapmıştık. Moda tabirle “arama konferansı” da diyebiliriz…

Arayışların bizi zaman içinde iktidar merhalesine getirdiğini düşünüyorum. Sadece ülkemizde değil dünyanın birçok yerinde mütedeyyin insanlar hem siyasal iktidarla hem de hayatın diğer alanlarındaki (ekonomik, sosyal, entelektüel, kültürel…) iktidarlarla kısmi de olsa yüzleştiler, tanıştılar, yer yer çelişkiler ve çatışmalar yaşadılar…

İktidar olmakla muktedir olmak arasındaki fark aslında 80’lerden bu yana hemen tüm İslam dünyası için değerlendirilen bir boyuttu, çoğunlukla da siyaset bağlamında. Zaman geçtikçe anlaşılıyor ki hayatın herhangi bir alanında iktidar sahibi olmak o alanda muktedir olduğumuz anlamına gelmiyor. Güçle ve idareyi kontrol etmekle o alana vukûfiyetin olamayacağına birçok örnekte şahitlik ettik ve etmeye devam ediyoruz. Dolayısıyla aslolan geçen yazıda da ifade ettiğimiz gibi “asıl mesele”den kopmamak ve zamanın getirdiği med-cezirlere rağmen kalıcı gündemimize odaklanmaktır…

İktidar olduğumuz alanlarda tutunmak önemli bir başarıdır ama muktedir olamadan tutunmaya devam etmek bir süre sonra başarımızı gölgeleyeceği gibi o alanda farkında olmadan nitelik kaybına da sebebiyet verecektir. Örneğin bir dönem, kültür alanında güçten mahrum bırakılmak önemli bir dezavantajken, gücü elde ettikten sonra kültürel muhtevayı zenginleştirememek bir süre sonra sadece gücün kullanımına şartlanmayı ve kültür alanındaki birikimi de tüketmeyi beraberinde getirebilir…

Bulunduğumuz evre bir yönüyle arayışlar döneminin devamı, diğer yönüyle iktidar olup henüz muktedir olamama aşaması şeklinde görünmektedir. İşte tam bu noktada Merhale yazısını bitirirken kullandığım iki kelimeden (toparlanma ve olgunlaşma) hareketle bulunduğumuz aşamayı “olgunlaşma” olarak değerlendiriyorum…

Toparlanmanın her halükarda gerçekleşeceğine inanıyorum çünkü. Dönemsel kayıplar ve dezavantajlar yaşanabilir, niteliksel problemler umudu sarsabilir ama tüm bunlar bir taraftan toparlanmayı getirecek, diğer taraftan yaşanan her bir hadise olgunlaşmaya götürecek bizi…

Siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, entelektüel tüm krizlerimiz olgunlaştırıyor bizi, dayanıklılığımızı arttırıyor. Arayıp da bulduğumuz ama bir türlü tam olarak ulaşamadığımız menzile ulaşmayı kolaylaştırıyor. Yeter ki olduğumuzu/erdiğimizi düşünmek yerine muktedir olmanın gereklerini yapalım. Bunun da bir anda olamayacağını, sadece güçle ve yukarıdan aşağıya uygulamalarla yerleşemeyeceğini bilelim. Yüzeysel ve biçimsel çabaların ötesine geçmek gerektiğine inanalım. Vardığımız konaklara takılıp kalmak yerine ukbaya vardıracak yolda anlık durakları dinlendirici geçici mekanlar olarak görüp kararlı bir şekilde asıl menzile ulaşmak için tekrar tekrar yola revan olalım…

Yol uzun, yolculuk ise kısa bu dünyada. Kişisel ve toplumsal olgunlaşmamızı sabırla sürdürdüğümüzde gönüllere, zihinlere ve hatta eşyaya nüfuz eden gerçek iktidar olmanın ne kadar anlamlı ve kalıcı olduğunu görürüz…