Son dönemlerde yazarlar, düşünce adamları ve kanaat önderleri kamuoyunda paylaştıkları yazı ve düşüncelerde ümitsizliğe götürecek değerlendirmeler yapıyorlar. Geçmişte ne kadar iyi olduğumuzu, iflah olamayacağımızı ve filmin bittiğini anekdotlar da katarak anlatıyorlar…

Geçmişin güzelliklerinden, bugünün eksikliklerinden ve hatalarından bahsetmekte sorun yok. Ama yaşadığımız evreleri, tarihin bütün bir akışı içerisinde ve tüm boyutlarıyla değerlendirmeden bir âna veya birkaç olaya bakarak genellemeler yapmak ve ümitsizliğe varmak doğru tespitlere rağmen yanlış sonuca götürür bizi…

Köklerini, tarihini, kültür ve ahlak kodlarını, ufkunu, idealini, yapıp-ettiklerini, niyetini, samimiyetini, ebedi hayat inancını vb bir çok olumlu boyutu ihmal edercesine bir tür eziklik psikolojisiyle bardağın hep boş tarafına odaklanmak bizi hakikatten uzaklaştırmaktadır…

Ülkemizin ana omurgasını oluşturan damarı takip eden kişi ve toplulukların; son birkaç asırda olup bitenlere baktıklarında, eksiklerine rağmen katedilen mesafeye baktıklarında, küresel ölçekte bir çok açıdan yaşanan krizlere baktıklarında ümitsizlik yerine daha güçlü bir şekilde ümitli olmaları gerektiğini düşünüyorum…

Kendimizi eleştirmenin çok kıymetli olduğuna inanan biri olarak; eleştiride kaybolmamaya, eleştirilerimizi mutlaklaştırmamaya, eleştirinin zamanını ve zeminini doğru ayarlamamız gerektiğine, eleştiriyi umut aşkına yapmamız gerektiğine ve eleştiri kadar çözüme de odaklanmamız gerektiğine inanıyorum…