Tren yolculuğu keyiftir!
Zamanı yönetemezsiniz kompartımanda, tabisinizdir ona…
Sizi öyle çeker ki içine, her anınızda dinginliği yaşarsınız…
Teknolojinin tuşuna dokunduğunuzda bile, dokunduğunuz tarihtir…



Ah Mehmet,
Yine tutamadın kendini!
Bir Belaruslu’ya neden umut verdin ki!
Her insan kıymetlidir, doğru. Ama umudu olan çok daha kıymetlidir…
Dünyayı yıkarmış kırılan her bir umut…
Daha kötüsü ise;
Bir tren yolculuğu kadar umutlanmaktır…



Her insan bir dünyadır Mehmet!
Ha Çankırı’dan ha Trabzon’dan gelmiş olsun, ha Minsk’te ha Brest’te yaşıyor olsun…
Bir karşı cinsin dinginliğinde şefkat umudundasın. Kazanamadığın olgunluğu, bir direksiyon başında, zarif bir ele teslim ettin…
Gücün imanda, zarafetin ruhta olduğunu unutma dostum!



Düşmanlığa kaptırma kendini Mehmedim!
Kindarlığa prim verme!
Ve sonuna kadar inan halkların kardeşliğine…
Ermeni de olsa gir mekânına, helalince tadına bak her şeyiyle senden ve ondan anonimleşmiş lezzetlerin…
Sadece Ermeni’yle değil Mehmet, Kürt ve Zaza’yla da köprü kur!
Bölücü diyecekler sana biliyorum. Ama sen yüreğinle eğil ve Kürdün, ve Zazanın alnından da öp, yüreğinden de, aşağılanmaya inat…



Ah Mehmet kardeş ah!
Çok şey yaşadın sen, yaşın aldı gitti başını. Ama gördüm ki pür insansın sen!
Kaç insan, referansın üç silsile sonrasına güvenerek yardıma koşar!
El-hak doğru dedin Mehmet;
En büyük sermayemiz ilişkimizdir!
Birden Mustafa Şen’i hatırladım, kompartımanda. Meteliğe kurşun sıktığımız dönemde “sermayemiz yok demeyin, en büyük sermayeniz ilişkinizdir” demişti…
Ah Mustafa Abi, 
O ufkunla nerelere attın bizi, bir bilsen;
Dünya şehirlerinde dolaşıyoruz…
Şimdi de küçücük, tenha mekânlarıyla dolu Minsk’te, Brest’te kazandığımız dostluklara uzanıyoruz, sermayeyi finanstan arındırarak…



Rus erkeğinin de güldüğünü Brest’te gördüm!
İstasyona dönüşmüş müzenin, gri ama bir o kadar şık sütunlarında beklerken treni, en sempatik Rus genciyle tanıştırıldım, Medvedev…
“Ayı gibi” değil, insan gibiydi…
Taş gibi değil, toprak gibiydi…
O güzel insan havaalanına taşırken beni, anladım ki ruhlar her coğrafyaya uğrarmış…
Karanlık havaalanında yalnız başına zırhını kuşanmışken, bir el yapımı kız ve bir de çan satın aldım; biri Minsk, diğeri Belarus anısına. Üç erkek evladın yanına kukla bir kızı koyamayacağımı bile bile…
Minsk ve Brest’i geride bırakırken Kuzey Afrika rüzgarının Belarus sokaklarında estiğini duydum, sevindim.
Keşke her şehir ruhuna kavuşsa!

(Bu yazı 09.04.2011 tarihinde Timetürk’te yayımlanmıştır)