İlk gelişimde aldandım, sonrakinde çarpıldım!

Bir şehir bu kadar mı ruhsuz olurmuş, şoktayım!

Bu satırları yazdığım uçak Duşanbe’ye yol alırken, geçirdiğim sancılı birkaç saate ve kaybettiğim parama yanıyorum…

“Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi” tabirini en iyi Moskova’da anladım…



Ey ruhunu yitirmiş şehir!

Vermek zorunda kaldığım üçyüzdolara değil, güzelliğinle çelişen ruhuna yanıyorum…

Yine de haksızlık etmeyeyim diye ilk gelişimi yâdettim, toparlandım. 

Misk-Safanova arası tren nostaljini hatırladım. 

Bir kasaba otelinde, rublem yok diye geri götürülen çay için verdiğim mücadeleyi…



Az biraz ruh katabilsen kendine ey şehir; sen gördüğüm en düzenli şehirlerdensin!

İsmailova caddesinde, Beta’nın penceresinden sabaha uyanışını gördüm. Gece yarısında, soğuk bir akşamda, kapanmaya ramak kala helal yiyecek kaygısıyla kendimizi attığımız Azeri lokantasını…

Sanki yedi tepeye nisbet, altı sarayınla meydan okuyuşunu…



Metronu çok sevdim Moskova!

Her bir durakta ayrı bir sanat eseri, her bir aktarmada apayrı dekorasyon…

Yerin altında dairevi turlarla tüm şehri gez gezebildiğin kadar!

Bak düzeltiyorum;

Ruhsuz dedim ama ruhun yerin altında dolaşıyor Moskova!

Ve en ruhlu insanlarını yeraltında tanıdım. Elindeki kabzayı tutup da çektiğim fotoğraf, gülücüklerimi dondurdu…



Yolların keşmekeşe, metron tar ihe açılıyor Moskova! 

Park Pabeda, Vdnh ve elbette Krasni Ploshad, Kızıl Meydan yani…

Bir tarih gizli sende, fark ettim…

Ben nasıl Cumhuriyetle kopukluk yaşadıysam, sen de Bolşevik ihtilaliyle yaşadın kopukluğunu…

Oysa gezen bilir ki; senin köklerinde medeniyetten izler var!

Zannedilir ki en güzel yapıları son devrin/devrimin insanları yapmıştır.

Hayır Moskova!

İkinci Dünya Savaşı’nın harabe kıldıkları, yüzeye ilişkindir. İşte bunun içindir ki yerin altına indikçe insanlar fark edecek medeniyetini ve ruhunu…



Griye bürünmüş tonun matruşkalarla renklenmiş şimdilerde…

Renklerinden korkma Moskova!

“Ayı kadar güçlü” erkeğinle, “melek kadar güzel” kızlarınla övüneceğine, ruhunu dirilt yeniden!

En sıcak tebessümüyle bir bayan polisin kadar şefkatli ve devrimci olabil ki sorunlarını çözebilesin…

Ki elbette o zaman, Domodedova Havaalanı’nda benden çaldığın üçyüzdoları tereddütsüz affederim. Çeçenler, Kafkas halkları seni affeder mi bilmem…

Ve elbette o zaman, Havaalanı’ndan bir daha geçerken, onlarca kişinin öldürülmesine değil, ruhuna bakarım…



Dön ruhuna ey Moskova!

Güzelliğin aşkına…

Yerin altındaki ruhun aşkına…

(Bu yazı 24.03.2011 tarihinde Timetürk sitesinde yayımlanmıştır)