ÖNDER İmam Hatipliler Derneği, Sirkeci Postanesi önünde Mısır’daki cuntayı ve Mursi’nin idam kararını protesto etti. Türkiye’de 42 ilde ve 26 ilçede İmam-Hatipliler tarafından yazılan mektuplar aynı saatte Mısır’a gönderildi. Protestoyu organize eden ÖNDER Başkanı Halit Bekiroğlu ile Mısır ve protestoları hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

Biz bugün neyi protesto ediyoruz?

Biz Mısır’daki akıl dışı, mantıksız idam kararlarını protesto etmek için bugün Sirkeci Postanesi’nde toplandık. Bu eylemi eşzamanlı olarak bütün Türkiye’de yapıyoruz. Bütün illerimizde, ilçelerimizde İmam-Hatipliler aynı gün aynı saatte toplanıp, çeşitli postanelerden mektuplarını gönderdiler. Mısır’daki makamlara bu mektuplarla şu mesajı veriyoruz; “Bu uygulama yanlıştır, bu uygulamadan acil olarak vazgeçin! Bu uygulama, tüm Türkiye’de gençleri, İmam-Hatiplileri rencide etmektedir. Bu akıldışı, mantıksız, irrasyonel karardan vazgeçin!”

Peki, mektuplar tam olarak kimler tarafından yazıldı?

Bu mektupları İmam-Hatipli öğrenciler yazdı. Ama binlerce mektubu ortak bir metinde birleştirdiler. Bir komisyon kurdular, kendi aralarında konuştular, böyle bir karar aldılar. Bu metni Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak hazırladılar. Aslında bu eylem, İmam-Hatipli gençlerimizin sınırların ötesine mesaj gönderen bir eylemidir.

Mursi adına verilen idam kararı, Türkiye’de ÖNDER’le birlikte birçok kuruluş tarafından protesto ediliyor, çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Çığ gibi büyüyen bir tepki var. Sizce tüm bu mücadele bir sonuca ulaşabilecek mi? İdamlar engellenebilecek mi?

ÖNDER bir çatı kuruluş. Anadolu’da dört yüzü aşkın İmam-Hatip mezun derneğimiz var. Biz bu derneklerimizle, aslında iki şeyi amaçlıyoruz. Birincisi, tarihî sorumluluğumuzu yerine getirmek istiyoruz. Böyle bir haksızlık karşısında, İmam-Hatip camiası olarak sessiz kalmamız doğru olmaz. Bu bizim sorumluluğumuz ve bu sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. İkinci önemli husus ise, biz hükmün, son kararın, Allah tarafından verileceğine inanan insanlarız. Sezai Karakoç’un söylediği gibi, “Kaderin üzerinde bir kader vardır.” Bir karar henüz uygulanmadığı sürece o karara yönelik mücadelemizi devam ettirmemiz lazım. Uygulandıktan sonra da devam ettirmemiz gerekecek. Bu bizim yükümlülüğümüz, görevimiz. Bir nebze de olsa bu verilecek karar üzerinde etkili olabileceğimizi amaçlayarak bu etkinliği düzenliyoruz. Karıncanın Hz. İbrahim’in ateşine su taşıması gibi bir durum aslında. Rivayete göre karıncaya soruyorlar: “Bu ateşi söndüremezsin. Ne diye su taşıyorsun?” Karınca da şöyle cevap veriyor: “Ben Allah’ın huzurunda hesabımı doğru verebilmek için bu suyu taşıyorum. Bu yolda olduğum bilinsin istiyorum.” Biz de bu yolda olduğumuzu gösteriyoruz. İmam-Hatip camiası olarak zalimlere karşıyız. Mazlumlardan yanayız. Sadece Mısır’da değil, Doğu Türkistan’da, Suriye’de, dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen her türlü zulme karşıyız. Özetle bu mesajı vermiş oluyoruz.

Daha genel bir soru sormak istiyorum. Dünyanın birçok yerinde ağır bir kanama var; Mısır, Suriye, Filistin, Arakan, Doğu Türkistan… Sizce, tüm bu kanama ve acı nasıl sonuçlanacak? Nasıl bir senaryo var öngörünüzde?

Şahsen, bütün bu acılara, haksızlıklara rağmen ben tarihin akışına ümitle bakıyorum. Çünkü halihazırdaki yaşadığımız problemler, sadece bugünün problemi değil. 200 yıldır İslam dünyasının yaşadığı bir problem. Biz Mısır’daki uygulamayı sadece Mısır’daki bir uygulama olarak görmüyoruz. Böyle görseydik mektup göndermemize de gerek kalmazdı. Biz oradaki uygulamayı, bütün İslam alemine yapılmış bir haksızlık olarak görüyoruz. Bunun bir mücadele olduğuna inanıyoruz. Eğer biz, inançla, aşkla, yılmadan, usanmadan yolumuza devam edersek bu düzenin değişeceğine inanıyoruz. Belki Mursi adına alınan karar değişmeyebilir. Ama İslam dünyası adına bir seyir var. Tarihin bir akışı var. 200 yıllık mağduriyetten sonra İslam dünyası kendisine gelmeye başlamış. Bunu engelleye bilmeleri mümkün değil. Bu çıkışı sekteye uğratabilirler, dönem dönem düşürebilirler, azaltabilirler ama asla engelleyemezler. Çünkü tarihin akışı bize bunu gösteriyor. Söylediklerimi iki gerekçeyle açıklıyorum. Birincisi, duruma inanç olarak baktığımız zaman da bunu engelleyemezler. Çünkü biz Allah’ın nurunu tamamlayacağına inanıyoruz, ayette söylendiği gibi. İkincisi, sosyolojik olarak da engellenmesi mümkün değil. Dolayısıyla ben meselelere tamamıyla olumlu ve ümitli bakıyorum. Allah nurunu tamamlayacaktır.

Peki tüm bu katliamların eşzamanlı gerçekleşmesi yalnızca bir tesadüf mü? Yoksa olan bitenin perde arkasında farklı güçlerin olduğuna inanıyor musunuz?

Tüm bunlar küresel bir kuşatmanın yansıması. Bunun için yeni bir strateji ortaya çıkardılar. “İslam’a karşı İslam stratejisi.” Yani, Müslümanı Müslümanla uğraştırma stratejisi. Bizim de bu noktada uyanık olmamız gerekiyor. Aklıselim davranmamız gerekiyor. Enerjimizi birbirimizle tüketmek yerine, daha büyük idealler peşinde koşmamız lazım. Dolayısıyla biz fotoğrafın bütününe bakıp bu küresel yaklaşıma karşı nasıl mücadele edeceğimize kafa yormalıyız diye düşünüyorum.

Bu röportaj 2015 yılında Gerçek Hayat dergisi ile yapılmıştır.