ÖNDER İmam-Hatip Okulları Mezunları ve Mensupları Derneği, İmam-Hatip’e 1951 yılında girmiş ilk mezunlar tarafından 1958 yılında “İmam-Hatip Okulu Mezunlar Cemiyeti” adıyla kuruluyor. 1960, 1980 darbeleri ve 28 Şubat post-modern darbesinin etkileri ile mücadele ruhunu taşıyan bu kadim cemiyet, bugün 3 bin 155 İmam-Hatip Lisesi, 1 milyon 300 bine ulaşmış öğrencinin, 400 mezun derneğinin ve sayıları yine milyona dayanmış geçmiş mezunların arasında bir bağ, bir köprü, bir ortak akıl oluşturma görevini görüyor. Bugün ÖNDER Genel Başkanlığını Halit Bekiroğlu yürütüyor.

Kemiyet ve keyfiyet nasıl bir araya getirilebilir?

Biz kemiyeti ve keyfiyeti birbirinden ayırarak bağımsız bir şekilde ele almıyoruz. İkisinin beraber yürümesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle konu İmam-Hatipler olunca 28 Şubat sürecinden sonraki o kayıp dönemin telafisi için kemiyeti yani nicel artışı kesinlikle önemsememiz gerekiyordu. Sayı arttıkça aynı oranda ve aynı hızda kemiyetin yani niteliğin artmayacağını biliyoruz. Ama tam da İmam-Hatipler için artık niteliğin daha çok ön plana çıkacağı bir dönemdeyiz. Biz de Önder olarak 13 Haziran’daki genel kurulumuzda ve akabinde yaptığımız kurultayda bu dönemin ana teması olarak “nitelikli yenilik” başlığını belirledik ve bununla alakalı önemli çalışmalar yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz.

Son dönem İHL öğrencileri için böylesi bir okuma skalası belirliyor musunuz?

Elbette, bizim ÖNDER olarak Esma-ül Hüsna’dan da esinlenerek yaptığımız “99 Kitap” listemiz var. O listede önemli isimler yer alıyor. Sizin bahsetmiş olduğunuz isimler 1950’li 1970’li yılların geleneğini devam ettirme açısından elbette önemli, o dönemlerin düşünürlerini önemsemekle birlikte yeni isimlerin yeni yazarların daha doğru ifade edecek olursak “yerli” diyebileceğimiz yazarların ön plana çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda hem geçmişi muhafaza etmek hem de günümüzdeki yeni değerleri ortaya çıkararak gençlerimizin okuma kültürlerinin doğru şekillenmesine katkı sağlamanın önemli olduğu kanaatindeyim.

Bu isimler ve okuma önerilerinizi nasıl oluşturuyor ve yaygınlaştırıyorsunuz?

Az önceki soruda ifade ettiğim gibi geçmişle günümüzü birleştirecek kitaplar/yazarlar bizim için önemli. Elbette Doğu ve Batı klasiklerini de önemsiyoruz. Bununla birlikte sadece bu listeleri oluşturmak elbette yeterli değil. Eğer bu listeleri pratikte gençlerle buluşturmazsanız çok bir kıymeti yok. Biz o yüzden Türkiye genelinde üniversitelerimizle de beraber önemli kitap okuma faaliyetleri yürütüyoruz. Bu yıl inşallah bütün okullarımızda gruplar oluşturuyoruz, her bir grup 6 kitabı dönem içerisinde okuyacak ve bahar aylarında okudukları o 6 kitap üzerine kurgulanan Türkiye geneline dönük kitap yarışmalarıyla final programı yapacağız ve derece yapan çocuklarımıza da ödüller vereceğiz. Bu şekilde Türkiye genelinde 6000 gurup oluşturmayı planlıyoruz.

Okullar arası münazaralarla yapılan okumaları teşri ederdik. Şimdi okumaların takibi nasıl yapılıyor?

Münazaralar İmam-Hatipliler için çok eğiticiydi. Hem okumaya teşvik ediyor hem de okunanın ifadesine imkan sağlıyordu. İmam-Hatipte okurken hiç unutmuyorum bir münazaramızın konusu “sanat, sanat için midir yoksa sanat toplum için midir?” idi. Aslında sanatın toplum için olduğuna inanmama rağmen sanatın sanat için olduğunu savunmak durumunda kalmış ve yine de kazanmıştım. Münazara kültürü aynı zamanda sosyalliğimizi güçlendirmede önemli rol oynamıştır. Günümüzdeki birlikte okumalarda da ben aynı etkinin olacağını düşünüyorum. Gurup okumaları birlikte hareket etmeyi, birlikte yola çıkmayı doğuruyor.

Münazara aynı zamanda sosyallik mi demek?

İmam-Hatiplerin sosyal yönünün güçlü olduğunu akademik çalışmalar da artık ortaya koymaya başladılar. Sosyal yönü güçlendiren hususlardan biri de şüphesiz insani diyaloglardır. Dolayısıyla münazaralar bu anlamda hem İmam-Hatip tarihinde hem de günümüzde aslında çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu münazaraları daha nitelikli yürütebilmek için yine şüphesiz gençlerimizin okumaları, düşünmeleri, kendi aralarında iletişim halinde olmaları bizim için önemli. Son dönemde çokça eleştirisini yaptığımız bireyselleşmenin ve sadece gençlerimizi değil hepimizi aslında iyi kullanalım derken farkında olmadan esir alan teknoloji gerçeğini de hesaba kattığımızda bizim yeniden bu münazara kültürünü yaygınlaştırmamız çok önemli. Birçok okulumuzda bununla alakalı faaliyetler yapılıyor. İnşallah biz de Türkiye genelinde bunu teşvik edecek faaliyetler düşünüyoruz.

Taraftar bir başkan değil, tüm öğrencileri kucaklayan bir yaklaşımla kapsayıcı bir anlayışa sahipsiniz. Bunu nasıl yapıyorsunuz?

Teşekkür ederim. Genel yaklaşımımız şu; İmam-Hatiplere gelen her bir öğrenci bize emanettir ve bizim çocuğumuzdur. Hiçbirini ama hiçbirini dışlamaya ne hakkımız ne de lüksümüz var. İmam-Hatipler gibi mağduriyeti sonuna kadar yaşamış, sayısı 60 bine kadar düşmüş bir camianın bugün öğrenci sayısı 1 milyonu aşmışsa ne müdürlerimizin ne öğretmenlerimizin ne de bizim gibi STK’ların bu öğrencileri beğenmemeleri gibi bir durum söz konusu olamaz. Bütün öğrenciler bizimdir. Farklı renkleriyle, farkı etnik yapılarıyla, farklı mezhepleriyle ve meşrepleri ile İmam-Hatip kapısından giren her öğrenciyi başımızın tacı görüp gereken değeri vermemiz gerekir. Aksi halde hem İmam-Hatiplerin yeniden özlediğimiz ruhuna kavuşması mümkün olmayacak hem de manen hepimiz vebal altında olmuş olacağız. Biz de meseleye bu bütüncül yaklaşım içerisinde bakıyoruz. O yüzden bütün öğrencilerimizi kuşatacak yaklaşımı önemsiyoruz.

Sivil toplum kuruluşları ve kurumlarla entegre çalışmalarınız var mı?

İmam-Hatip öğrencileri ve camiasına hizmet eden herkesi önemsiyoruz. Nasıl öğrencilerimizle ilgili kuşatıcı bakıyorsak aynı şekilde bu camiaya ve ilgili herkese de kuşatıcı bakıyoruz. Asla bu anlamda ÖNDER olarak veya Türkiye’deki diğer mezun derneklerimiz olarak hiçbir kimseyi veya hiçbir kesimi ve kurumu dışlamaya hakkımız olmadığını düşünüyoruz. Samimi niyetle İmam-Hatiplere hizmet eden herkesle iş birliği yapmaya, dayanışmaya, görev paylaşımları yapmaya hazır bir yapıyız. Yeter ki İmam-Hatiplerimiz başta bahsettiğim gibi “nitelikli yenilik” çerçevesinde daha nitelikli hale gelsin. O yüzden birçok STK ile farklı bağlamlarda beraber proje yürütüyoruz. Ve bu işlerde de asla kurumsal bir asabiyet veya milliyetçilik içerisinde değiliz.

İHL öğrencisi bir başka liseden bir kardeş öğrenci sorumluluğu ile yaygınlaştırılabilir mi?

Biz bu kadar İmam-Hatip vurgusu yaparken İmam-Hatip okullarında okumayan öğrencileri farklı göremeyiz. Ben bütün konuşmalarımda her zaman net bir şekilde bunu ifade ediyorum. Biz asla “İmam-Hatipcilik” yapmıyoruz ama bizim ÖNDER olarak çalışma alanımız İmam-Hatipler olduğu için İmam-Hatiplere yönelik çalışmalara yoğunlaşmış durumdayız. Biz diğer öğrencilerle İmam-Hatiplerin ilişkisinin doğal seyrinde olmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Eğer bunu “zorlama kardeşlik” vb. projeler gibi ele alırsak bir tür “proje refleksi” göstermiş oluruz ki bu işin doğasını ve doğallığını bozar. Bu ülkede bütün öğrenciler bizimdir, bütün öğrenciler bizim için kıymetlidir. 15,5 milyon öğrenciyi de önemsiyoruz ama çalışma alanımız İmam-Hatipler olduğu için bu alana yoğunlaşmış durumdayız. Biz bu doğallık içerisinde devam ettiğimiz takdirde zaman içerisinde İmam-Hatipli öğrenciler ve İmam-Hatipte okumayan öğrencilerimiz arasında doğal etkileşim söz konusu olacak ve kardeşlikler güçlenecek. Biz eğer İmam-Hatiplerin maddi ve manevi niteliğini arttırabilirsek diğer öğrencilerimize de aynı zamanda katkı sağlamış oluruz.

Yakın tarihte “Her yol Mekke’ye çıkar” diyerek yaptığınız değişiklik için nasıl çalışmalar yürütülüyor? 

Özellikle şunu düzeltmeliyim “Her yol Mekke’ye çıkar” sözü bana ait değil. Kitabımın da ana konusunu oluşturan Said Halim Paşa’ya ait bir söz. O sözden hareketle hem kitabımızda hem diğer konuşmalarımızda ve yazılarımızda “her yol Mekke’ye çıkar” sözünü sıkça kullanmış olduk. Yöneleceğimiz adresi ve hedefi belirtmesi açısından çok anlamlı görüyorum bu cümleyi. Bizim ana merkezimizi, -sadece coğrafya anlamında, fizikî anlamda söylemiyorum- mana itibariyle yönelmemiz gereken yönü göstermesi açısından şüphesiz çok önemlidir. Bir de Türkiye’nin İslam dünyasının son 200 yılda özellikle Batıcılık hastalığına yakalanmış olmasını göz önünde buldurduğumuzda, yönelimimizin Batı’ya ve Batıcılığa değil de bizi biz yapan asıl değerimiz olan Kabe’mize, özümüze, dinimize olması gerektiğini göstermesi açısından önemli bir cümledir diye düşünüyorum.

Mesela hac ve umre organizasyonlarında bu şuura dikkat çekilmek istense bunu ÖNDER yapabilir mi?

Hac ve Umre alanında faaliyet yürüten çok güzel sivil toplum kuruluşlarımız var, onların böyle bir çaba içerisinde olmaları fiilen daha gerçekçi olur. Onlara bu fikri ve anlayışı taşıma açısından katkımız olur.

İHL’lerin siyasî malzeme olmaktan çıkarılmasına dair çalışmalarınız var mı?

İmam-Hatipler bütün tarihi boyunca siyasetin dönem dönem konusu edildi. Biz elbette İmam-Hatiplerin siyasetin ötesinde bir yerde konumlanmasını önemsiyoruz. Ama aslında bu konu Türkiye’de din eğitiminin ve din öğretiminin siyasetten uzak ele alınmamasıyla ilgilidir. Ama maalesef Cumhuriyetten bu yana din öğretimi özellikle dönem dönem siyasetin merkezine oturtulmak istenmiştir. Biraz da sorunlar buradan ortaya çıkmıştır. Biz en azından 1 Kasım’dan sonra daha istikrarlı bir dönemin başlayacağını bilvesile bilerek İmam-Hatiplerin siyasetin bir konusu olarak değil ülkemizin ortak bir meselesi olarak ele alınmasını arzu ediyoruz ve bunu da her platformda dile getiriyoruz.

28 Şubat sonrası, bir jenerasyon Allah korkusundan uzak, dini değerlerden mahrum yetişti. Bu derin yaranın tedavisi için ÖNDER neler yapıyor?

İlk başta konuştuğum nicelik ve nitelik tartışmasında da değindiğim gibi, böyle bir yarayı elbette bir anda tedavi edemezsiniz. Kuşakların yetişmesi, kuşakların değişmesi, kuşakların tersine dönüşmesi zaman alan süreçler. Bu anlamda dediğiniz gibi ciddi anlamda bir kayıp dönemimiz var. Biz de bu kayıp dönemi telafi etme çabası içerisindeyiz. Türkiye genelinde 400’ü aşan derneğimizle, katkı sağlayan Ensar Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti gibi sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte bu yarayı bir an önce kapatıp bunun ötesinde geleceği inşa etme ve yeni bir medeniyeti el birliği ile inşa etme sürecini gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Şimdi İHL okullarının sayısındaki çokluğu koordine edecek bir program yapılıyor mu?

Az önceki soruda söylediğim gibi, biz tam da bu işi yapıyoruz ve bu çaba içerisindeyiz. Ben geçmişin çok abartılıp günümüzün çok olumsuzlanmasını genel anlamıyla doğru görmüyorum. Bu biraz da yaşı ilerlemişlerin yeni nesli beğenmemesine benziyor bana göre. Hep yeni neslin sıkıntılı olduğunu söyleriz. Tarihi metinlere ve hatıralara baktığımızda 300-500 yıl önce de insanlar yeni neslin sorunlu olduğundan bahsederler. Bu bence bir yanılgıdır. Şüphesiz İmam-Hatiplerin de gençlerin de birtakım eksikleri var. Ama bizim dönemimizde de her şey güllük gülistanlık değildi. Buna rağmen İmam-Hatiplerden çok iyi isimler çıktı. İmam-Hatip kapısından içeri girenlerin hemen hemen hepsi o kimliği almış olarak mezun oldular. Bundan sonra da olacak olan budur. O yüzden bugünlerde şu kısa vadeye bakarak İmam-Hatipli öğrencilerin sadece olumsuz taraflarını görmemek gerekir. Biraz daha orta ve uzun vadeli meseleye bakarsak daha sağlıklı düşünmüş oluruz.

Eğitim sistemindeki uygulamalar hakkında neler düşünüyorsunuz?

Geçenlerde Sn. Başbakanımızın da katıldığı bir programda kendilerine de ifade etmiştim. Türkiye’deki eğitim sistemimizin şüphesiz eksiklikleri var. Epeyce düzelmeler oldu ama hala yeterli değil. Özellikle akademik başarı tabusundan bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Test merkezli eğitim sisteminden bir an önce kurtulmamız gerekiyor ve İmam-Hatipler bu anlamda ciddi bir katkı sunmuş olacak. Gençlerimizi bireysellikten kurtarmamız gerekiyor. Zaman içerisinde eğitim sistemimiz de düzeldikçe bu hem İmam-Hatiplere hem düz okullarımıza yansıyacaktır.

İnternet, telefon, sosyal medya gibi dikkat dağıtıcı gereç arasında, çocuklarımıza nasıl bir uygulama ile hem akli hem ruhi bir donanım verilebilir?

Her dönemin farklı araçları var. Araçları kötüleyerek hiçbir yere varamayız. Bu araçlarla yaşayacağız ve yaşamaya devam edeceğiz. Bu araçların ötesine geçip meselenin ruhunu kavramamız ve kavratmamız gerekiyor. 50 yıl önce belli araçlar vardı insanları özden uzaklaştıran. 300-500 yıl önce de farklı araçlar vardı. Ben o yüzden teknoloji ile ilgili çok abartılı değerlendirmelerden uzak durmaya çalışıyorum. Elimizdeki bu araç gereçleri hayırlı ve doğru amaçlar için kullanma çabasında olmalıyız. Bu anlamda tabi ki gençlerimize bilinçlendirici, konferanslar, seminerler, konuşmalar, pratik örnekler göstermemiz önemlidir. Ama en temelde eğer gençlere birebir dokunursanız ve onlarla muhabbet eder, ilişki kurarsanız, teknolojik bağımlılık zaten azalır. İnsanı ve sosyal yanlarını güçlendirip teknolojiyi sadece bir araç gibi görmelerini sağlamamız gerekir. Aksi takdirde o aracın amaca dönüşmesi ve o aracın esiri olmaları kaçınılmazdır.

Özellikle kız öğrencilerin rol model ihtiyacı ile ilgili çalışmalarınız var mı?

Hem kız öğrencilerimizin hem erkek öğrencilerimizin iyi rol modellere ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Özellikle son dönemlerde medyanın da etkisiyle rol modeli edinme konusunda bir hedef kayması söz konusu olabiliyor. Bu durum sadece çocuklarımız ve gençlerimiz için değil herkes için zaman zaman söz konusu olabiliyor. Popüler olan ve öne çıkanın doğru örnek olduğuna dair birtakım yanılgılar yaşanabiliyor. Artık sosyal medya gibi eşzamanlı olarak çok sayıda kitleyi etkileyecek bir etkileşim aracının varlığı sebebiyle de kontrolsüz şekilde birtakım söylem ve eylemlerin adeta kulaktan kulağa aktarım gibi hızlıca yayıldığını biliyoruz. Biz bu anlamda çocuklarımızı rol model olarak alabilecekleri kişilerle sadece fiziksel olarak değil fikirsel olarak da bir araya getirmeyi önceliyoruz. Burada hem kız öğrencilerimiz hem erkek öğrencilerimizden iyi rol modellerimiz var. Her iki cinsten de çok başarılı öğrencilerimiz var. Ama kızların elbette şu avantajı var. Özellikle İmam-Hatip gibi dava, şuur, bilinçlenme, okuma, araştırma konularında kızlarımızın biraz daha gayretli olduğunu görüyoruz. Sonuç itibariyle bizim çocuklarımıza cinsiyet temelli yaklaşmamız yanlış olur. Çok başarılı kızlarımız olduğu gibi, çok başarılı erkeklerimiz de var. Kızların bu anlamda daha gayretli ve istekli olması bizi sevindiriyor.

Modern zamanlar ile İslami ve tarihi değerlerimiz nasıl mecz edilerek verilebilir?

İslami olanla tarihi olanın zaten birbirini mündemiç olduğunu düşünüyorum. Tarih bilinci verdiğinizde zaten İslami bilinç vermiş oluyorsunuz. Gençlere İslami bilinç verdiğinizde aynı zamanda tarih bilinci kazandırmış oluyorsunuz. Bugün bütün bir İslam dünyasının tarihine gittiğinizde İslam’ı görürsünüz. O yüzden Cumhuriyetle beraber en çok üzerinde durulan konu yeni tarih anlayışı oldu. Toplumları tarihlerinden koparırsanız köklerinden koparmış olursunuz ki kökü kopmuş ağacın kuruması ya da yıkılması kaçınılmazdır. Ama toplumları ve dolayısıyla kişileri tarihle ilişkilendirirseniz kökleriyle ilişkilendirmiş olursunuz.

İHL’lere insani, ahlaki ve İslami değerleri birlikte taşıyan inancı oluşturacak çalışma programları hazırlıyor musunuz?

Bu bizim anlayışımızın temelini oluşturan ana unsurlardan biridir zaten. Biz sadece okullarda öğrencilerin merkezde olduğu bir çalışma yürütmenin de ötesinde geleceğin toplumunu oluşturacak olan bireylerin dimağlarına ulaşacak, bugünle kalmayıp gelecekte de etkilerini sürdürecek izler bırakma düstura ile yola çıkmış bir kuruluşuz. Çocuklarımıza ve gençlerimize kendi bilgilerimizi, tercihlerimizi, tecrübelerimizi ve doğrularımızı dikte etmek yerine hayat yolcukları esnasında yollarını aydınlatacak ve dış dünyadan yansıyanları İslami ve ahlaki değerler ekseninde özümseyip kendi iç dünyalarında bir araya getirmelerine katkı sağlayacak birtakım dokunuşlar yapma gayreti içerisindeyiz. Dolayısıyla düşüncelerimizi ve ortaya koyduğumuz çalışmaları iyiye ve güzele yönelten gayretler bütünü olarak görüp “gayret bizden tevfik Allah’tan” inancıyla hareket ediyoruz.

Eski İHL’liler birer dergi kurduydu. İmkanlar zordu ama harçlıklarıyla takip yapar, öğretmenlerinden destek görürdü. Yanılıyor muyum?

Size katılıyorum. Maalesef Türkiye’de dergicilik bir dönem çok zayıfladı. Dergiciliğin matbu olarak ya da sanal ortamda yapılmasına takılmıyorum. Muhteva anlamında dergiciliğin zayıfladığını düşünüyorum. Oysa dergiler sizin de ifade ettiğiniz gibi süreklilik açısından bize düzenli bazı hatırlatmalarda bulunması hasebiyle çok kıymetli. Ayrıca dergiler aynı zamanda bir mektep gibidirler. O derginin etrafına kümelenen insanlar, gençler, oraya katkıda bulunanlar, abone olanlar, onu okuyanlar, o dergiyi çıkartmak için çaba sarf edenler aslında bir tür mektep, bir tür ocak işlevi görmektedirler. Son yıllarda bunu bir parça yitirdiğimizi üzülerek görüyorum. Biz de Tohum dergisini çıkartıyoruz. 1960’lı yıllardan bu yana devam eden önemli ve geleneği olan bir dergimiz. Ama genel anlamda dergicilik konusunda çok iyi bir imtihan verdiğimizi söyleyemem. Son dönemlerde bu eksikliği gidermeye yönelik teşebbüslerin arttığını görüyor ve seviniyorum.

Bütün zamanların nabzını tutacak bir gençlik hayali için İHL ve sair okullarda neler yapılabilir?

Mesela biz bir projenin lansmanını yaptık. Esenler Belediyesi ile beraber “Şehir Dersleri” adı altında bahara kadar devam edecek bir çalışmaya başladık. Buradaki amacımız şuydu: Artık bizim daha detay ve spesifik konularla ilgilenmemiz gerekiyor. Çünkü biz büyük bir medeniyetin temsilcileriyiz. Ama bu medeniyet geçen 2-3 yüzyılda hasar gördü ve birtakım sıkıntılar yaşadı. Ama önümüzdeki 10 yıl, 50 yıl, 100 yıl içerisinde İslam medeniyeti yeniden neşv-ü nema bulacak ve gençlerimizin buna hazırlıklı yetişmeleri çok önemli. O yüzden biz gençlerimizin şehir alanında, sanat alanında, kültür alanında, mimari vb. alanlarda çok derinlikli bilgi sahibi olmalarını önemsiyoruz ve bu konuda önemli çalışmalarımız var. İnşallah gençlerimiz yarının inşa edicileri olacaktır.

Bu röportaj 2015 yılında Kültür Ajanda Dergisi’nde yayımlanmıştır.