Kırgızistan’da geçen yılın Nisan ayında devrim yaşandıktan kısa bir süre sonra (etnik temelli) iç karışıklıklar çıkmış ve Haziran ayında Oş-Celalabad şehirlerinde kimilerine göre yüzlerle, kimilerine göre binlerle ifade edilen ölümler gerçekleşmişti…

Oş ve Celalabad şehrine birkaç yıl önce ilk gidişimde miniminnacık bir pırpırla ulaşmıştık şehre ve bindiğimiz uçağı “uçan dolmuş” diye adlandırmıştık. Dolmuştan tek farkı seyahat halindeyken yolcu alamamasıydı…

Sınır şehirlerinin farklı karakterleri vardır ve her sınır şehrinin yaklaşık olarak yaşadığı kaderi Oş ve Celalabad şehirleri de yaşamaktaydı; ticari, kültürel, siyasi geçişkenlikler…

Ve yine hemen her sınır şehrinin yaşadığı önemli bir durum da, özellikle ulusçuluk sonrası daha da belirginleşen etnik karmaşıklık ve karışıklıktı…

Etnik yapıları doğal olmayan biçimde bölen “dayatılmış/çizilmiş” sınırlar, toplumların üzerinde fırsatçı imkanlar oluşturmakta ve yeri-zamanı geldiğinde acımasızca kullanılmaktadır…

Putin’in fikir babalarından ve Avrasyacı ekolün teorisyenlerinden olan Alexander Dugin; Özbekistan ile Kazakistan arasında Çimkent’i, Kırgızistan ve Özbekistan arasında Oş ve Celalabad’ı, Özbekistan ile Tacikistan arasında Hojand’i ve Tursunzade’yi, hatta Buhara ve Semerkand’ı böyle kritik sınır şehirlerinden sayar ve Orta Asya’ya dönük Rus jeopolitiğini de büyük ölçüde buna göre temellendirir. Dugin’e göre bu ülkeleri kontrol etmek için, bahsi geçen sınır şehirlerinde etnik karmaşıklıktan istifade etmek ve ihtiyaç halinde sınır şehirlerinin hangi etnik kimliğe ait olduğu tartışmalarını alevlendirmek gerekecektir…



Amerika üslerinin de bahane edildiği Kırgızistan’daki Nisan devrimini Rusya mı yoksa ABD mi yaptırdı tartışmasından (ki hala ABD savaş uçakları Bişkek havaalanında karşılar sizi, Afganistan’ı bombalamış olmanın gururuyla) öte, fillerin savaşında en büyük acıyı sınır şehirleri yaşamaktadır…

Bişkek’te elden ele dolaşan Oş-Celalabad katliamlarının görüntülerini izlemeye yürek dayanmaz. Bu şehirlerdeki çatışmalar Özbek-Kırgız etnik çatışmasına dönüştü, pastayı ise filler yedi ve yemeye devam ediyor…



Yıllarca aynı şehri, aynı mahalleyi kurmuş ve yaşamış iki millet, bir anda aklını yitirmiş saldırganlara dönüşebildi…

Yıllarca komşuluk yapmış, acıyı ve sevinci paylaşmış insanlardan oluşan bir mahallenin bütünüyle yakılmasını anlatmak zordur!

Aynı pazarda, aynı tarladan gelen ürünleri her gün beraberce satıp eve ekmek götüren insanlardan oluşan bir pazarın kara dumanlarla boyanmasını anlatmak çok zordur!



Doğumunda ve ölümünde beraber törenler düzenlenen çocukların ve yaşlıların hunharca katledilmesini anlayabilmek çok ama çok zordur!

Acının ve yangının izini hala bütün çıplaklığıyla görürsünüz Oş’ta, Celalabad’da…

(Bu yazı 29.05.2011 tarihinde Timetürk’te yayımlanmıştır)