“Kutlu Doğum” günlerindeyiz…
Bir taraftan “üç aylar”a girmenin telaşındayız, bir taraftan Regaip Kandili’nin çatkapı gelmesinin şaşkınlığında…
Kutlu Doğum’un menşei tartışmasına girmeden Peygamberimiz Hz.Muhammet (sav)’i yadetmeye vesile olarak değerlendirip ibadetimize, zikrimize, tefekkürümüze katkısına odaklanabilecekken, anlamsız kutlama ritüelleriyle meşgulüz;
Kur’an görünümlü pastalar, garip doğum günü kıyafetleri, bol eğlenceli şenlikler…
Haklı olarak “Fe eyne tezhebûn?” mesajı bir tokat gibi yüzümüzde patlıyor…
ÖNDER (İmam Hatip Mezunları ve Mensupları Derneği) Kutlu Doğum için her yıl bir tema belirliyor. Tema belirlenirken uzun uzun üzerinde çalışılıyor, müzakereler yapılıyor. Her yıl, geçici olmayan ve dolayısıyla güncel meselelerimize de tekabül eden, eksikliğini hissettiğimiz bir kavram ön plana çıkarılıyor…

ÖNDER
’in bu yıl Kutlu Doğum için belirlediği tema; “el-Emin”
Aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı da her yıl Kutlu Doğum ile ilgili bir tema belirliyor. Bu yıl ki tema “emanet”
ÖNDER 2013’te “edeb”, 2014’te ise “kardeşlik” temasını çalışmış, ağırlıklı olarak İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de bu başlıklar etrafında konferanslar, seminerler düzenlemişti…
Özellikle geçen yıl işlenen “kardeşlik” teması birkaç açıdan anlamlıydı;
Mısır’da yıllardır devam eden zalim yönetim devrilmiş, yerine meşru bir iktidar gelmiş ama hem yerel hem uluslararası zalimler bu yönetime tahammül etmemiş ve kanlı bir şekilde yönetimi yeniden gasp etmişlerdi. Mısır’daki kardeşlerimizin acısını paylaşmak ve onlara destek olmak için kardeşlik vurgusu önemliydi…
Ayrıca eşzamanlı olarak yanı başımızda Ortadoğu’da Müslümanlar anlamsız bir şekilde mezhep, meşrep, etnisite üzerinden ayrışmakta ve yer yer birbirlerini katletmekteydiler. Bu çatışmanın taraflarından birini desteklemek daha fazla kanın akması dışında pek bir işe yaramıyordu. Türkiye’de de ihtilafların acımasızlaştığı bir dönemde yapılabilecek en güzel davet “kardeşlik”ti…
Kardeşlik teması Kutlu Doğum programları vesilesiyle çok güzel bir hat çalışmasıyla, Mısır’daki direnişin sembol kelimesi RABİA’yı da içerecek ortak bir sembole dönüştürüldü ve en evrensel mesajla bütünleşti;
“Mü’minler Ancak Kardeştir!”
Pasta, börek, çörek tartışmalarının gırla gittiği bu yılki Kutlu Doğum’da ÖNDER’in belirlediği el-Emin teması ile Diyanet’in belirlediği “Emanet” temaları çok anlamlı biçimde birbirini tamamlıyor…

Diyanet’in bu temada kullandığı slogan birkaç kelimede çok şeyi özetliyor;
“Dünya bize, biz birbirimize emanetiz!”
Peygamberimiz (sav)’in getirdiği mesajın kabulünde, kutsi etkisi yanında O’nun (sav) güvenilirliği de çok etkili oldu. Gayr-ı Müslimlerin ve müşriklerin kendilerinden olan birine değil de Hz. Muhammet (sav)’e emanetlerini teslim etmeleri, aralarındaki anlaşmazlıklarda “O emin biridir” diye sulh için O’nu (sav) çağırmaları… gibi onlarca örnek hepimizin malumudur…
Kanaatimce el-Emin oluşun zirve örneklerinden biri de Hz. Ebubekir (ra)’in “O (sav) söylüyorsa doğru söylüyordur!”deyip sorgusuz-sualsiz teslim oluşudur…
Hasan El-Benna, davetçinin “anlatmadan önce yaşama”sını tavsiye eder. Eskilerimiz buna “kâl ehli değil hâl ehli olmak”demişler. “Çoban” vasıflı bir Peygamber (sav)’in bütün bir tarihi silbaştan yazan etkisinin özüne baktığımızda “emin olmak ve emanete sadık olmak” özelliğinin en büyük mesaj olduğunu görürüz. Göklerden verilen emanete sadık olmak yanında insanların verdiği emanete de sadık olmak. Kişisel meselelerde emin olmak kadar sosyal meselelerde de emin olmak. İbadetlerinde olduğu kadar ahlakında da, siyasetinde de, ticaretinde de emin olmak…
İman, emin, emanet kavramlarının hepsi aynı kökten gelir. Hepsi bize aynı şeyi söyler ve adeta şu mesajı verirler;
Emin olmadan mü’min olunmaz…
Emanete sahip çıkmadan emin olunmaz…
Büyük laflarla, kocaman sloganlarla değil, yapıp-ettiklerimizle “el-emin” olunur…
Parçacı yaklaşımlarla değil, hayatın tüm alanlarında maddi-manevi her türlü emanete sahip çıkmakla “el-emin” olunur…
Bugünlerde Müslümanlık hassasiyeti taşıyan bireyler/guruplar olarak eminliğimizin zedelendiği gerçeğini bilerek “iman ile ilişkimiz”i yeniden gözden geçirmeliyiz…
Üç aylar’ın gelişini de fırsat bilerek sosyal ilişkilerimizde, ekonomik faaliyetlerimizde, siyasi hamlelerimizde, ailevi/kişisel meselelerimizde ne kadar emin olduğumuzun silbaştan muhasebesini yapmalıyız…

 

El-emin kişiler/guruplar olabilmek için, maddi-manevi bize teslim edilen her türlü emanete “kâl ile değil hâl ile” sahip çıkmalıyız…