Bilinç

Bilinç ancak bilmekle olur. Bilmek yalnız başına bizi bilince ulaştırmaz. Bildiğimiz şeyin menşeini, tarifini, anlamını ve konumlandırmasını doğru yapabildiğimiz ölçüde bilincimiz oluşur…

Bilinç derken insandan bahsetmiş oluyoruz. İnsan dışı canlılarda içgüdü vb müteharrik güçler eylemleri oluştururken insanoğlunun diğer canlılardan ayrılan eylemlerini bilinci oluşturur. Diyebiliriz ki bizi insan yapan en önemli özelliğimiz bilincimizdir…

İslam düşünürleri bu konuda “beşer” ile “insan”ı ayırmış, beşer olmaktan kaynaklı yapıp etmelerimizi diğer canlıların yapıp ettiklerine benzetmiş, asıl meselenin insan olmak ya da insan kalmak olduğunu farklı şekillerde izah etmişlerdir…

Örneğin Ali Şeriati küçük ama anlamı büyük kitabı “İnsanın Dört Zindanı”nda insanı insan yapan özelliklerden bahsederken, “Bir insanın -var bulunması gereken ve olması gereken- üç özelliği vardır; insan ilk olarak bilinçli, ikinci olarak seçici, üçüncü olarak yaratıcı bir varlıktır. İnsanın bütün diğer özellikleri bu üç ana özellikten kaynaklanır…”

Kendimizi tanımak hayatı tanımaktır, hayata bütüncül bakabilmektedir. “Kendini bilen Rabbini bilir” hadisi beşeri değil insanı merkeze almaktadır. Allah’ın yarattığı “seçilmiş” varlık olarak insanoğlu “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” olmaya layık olabildiği ölçüde beşer olmayı aşıp insan olabilmektedir…

Bilinç oluşumu ana hatlarıyla aşağıdaki çerçevede şekillenir ve olgunlaşır;

Kendimizin bilincinde olmak; öncelikle kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, diğer canlılardan ayrıştığımız hususları bilmektir. Özellikle yaradılışındaki hikmetleri bilmek, kendini doğru konumlandırmayı getirir…

Zamanımızın bilincinde olmak; insanın varoluş sürecini, bizden önceki insanların yapıp ettiklerini, tarihin akışı içerisindeki sebep sonuçları, bugün olanları ve yarın -muhtemel- olacakları bilmektir…

Sorumluluklarımızın bilincinde olmak; beşer olmanın ötesine geçip insan olmaya karar verdikten sonra yaratıcımıza, kendimize, çevremize, zamanımıza dair bilginin de ötesine geçip görevlerimizi bilerek eyleme geçmektir…

Tam da bu noktada diyebiliriz ki; bilinç, bilmenin ötesine geçip sorumluluk yüklenmek, emaneti omuzlamak, Allah’ın ademoğluna bahşettiği emaneti taşıma çabası içerisinde olmaktır. Yani bilinç, hayatın rutininin ötesine geçip kavramak, seçmek, tercih etmek, değiştirmek, üretmektir…

Bilinçli insan bu yönüyle kalıplara sığmayan insandır. Kendisini Yaratan’ın dışında kendisine sınır tanımaz. Her sınırın bir insan ürünü olduğunu bilir ve bilinciyle o sınırların ötesine geçer, yapılanları sorgular, zamana yenilikler katar…

İnsanın özgürlüğü de burada devreye girer. Rabbinin bahşettiği özgürlüğüyle insan, beşer olmaktan kaynaklı nefsani/hayvani istek ve ihtiyaçların çok ötesine geçerek tüm yaratılmışlara hamilik ve öncülük yapar. İnsan, bunu yaptıkça daha çok özgür olur, özgürleştikçe daha bilinçli olur…