Bazen öyle anlar geliyor ki, insan farkına bile varmadan olduğu yere saplanıp kalıyor,
İlerlemiyor,
İlerleyemiyor,
Daha da kötüsü, ilerlemeye dair hevesini bile kaybediyor,
Gerilemeye başlıyor…

Kendi içimde de defalarca yaşadım bu duyguyu,
Düşünüyorsun, uğraşıyorsun, çabalıyorsun ama bir de bakıyorsun ki aynı yerde dönüp durmuşsun,
Aynı mekanda, aynı konuda, aynı sığlıkta.
Sanki ruhunun lastikleri boşa dönüyor, patinaj yapıyorsun,
Ne kadar hız versen de bir türlü çıkamıyorsun o döngüden…

Üstelik bu sadece kişisel meselelerle ilgili değil;
Ailede,
Dostluklarda,
Ortaklıklarda,
Sosyal ya da siyasi faaliyetlerde,
Hatta okumada, ilimde, yazmada, tefekkürde bile patinaj döngüsüne girebiliyoruz…

Böyle durumlarda minnacık tartışmalar büyüyebiliyor,
Küçücük anlaşmazlıklar koca duvarlara dönüşebiliyor,
Yüz yüze bakılamaz hale geliniyor bilahare,
Gelecek yıllarımızı karartıyoruz böylece,
O daralmış, sıkışmış, yılmış ruh haliyle birbirimizle uğraşıp dururken durumun vahametini fark edemeden tekrar devam edebiliyoruz aynı patinaja…

Ve yine;
Çoğu zaman fark etmeden tekrar tekrar içimize kapanıyoruz,
İçimiz içimizi yiyor sonra,
Kendi kendimizi tüketiyor,
Yetinmiyor etrafımızı da tüketmeye başlıyoruz…

Bu konuda önemli bir detay var;
İçe dönmek başka, içe kapanmak başka şey.
İçe dönmek iyidir,
İnsan, böyle zamanlarda Hirâ‘sına çekilmeli bir nevi,
Hira tazeler insanı,
Nefes aldırır, toparlar, enerji verir,
Şehre yeniden ve daha güçlü dönmemizi sağlar.
Dolayısıyla içe dönmek, dışa daha güçlü çıkmak içindir aslında,
Kabuğun içine girip yeniden güç toplayıp, sonra o kabuğu kırıp dünyaya yeniden merhaba demektir…

Ama içe kapanmak başka!
İnsanı tüketir,
Enerjisini alır, umudunu kemirir, karamsarlığa prangalar.
Bir de bakarsın ki kapanıp kalmışsın,
Güvenli liman diye ana rahmine döner gibi içine kıvrılmış, hareketsiz kalmışsın,
Ne başını kaldırıp gökyüzüne bakabilirsin, ne de bir adım atacak gücü bulabilirsin.
Bu hale büründükçe patinajdan kurtulmak daha da zorlaşır,
Bir süre sonra hem kendini hem etrafını aşağı çekmeye başlarsın…

O yüzden diyorum ki, biraz dışarı çıkın dostlar,
Fiziksel olarak da çıkın, zihinsel olarak da,
Bulunduğunuz noktadan bir adım atın,
Bir yürüyüşe çıkın mesela,
Gerekirse amaçsız yürüyün,
Adımlarınızın sesini dinleyin,
Harekete geçin yani.
Emin olun o sessizlikte bile kendinizle buluşursunuz,
Çevrenizle, dostlarınızla, ideallerinizle yeniden buluşursunuz,
Her şey daha da anlam kazanır, değerlenir, canlanır,
Geride bıraktıklarınıza çok daha güzel gözlerle bakmaya başladığınızı fark edeceksiniz…

Dışarı çıktığınızda, fark edeceksiniz;
Aslında o çok daraldığınız yer, o boğulduğunuzu sandığınız ortam,
O kadar da kötü değilmiş meğer,
Orada çokça umut varmış,
Hâlâ yapılacak çok şey,
Sizi bekleyen güzel insanlar ve heyecanlar varmış meğer…

Sakın terk etmek gibi görmeyin bunu,
Kaçmak değil bu,
Aksine, daha güçlü dönmek için,
Daha anlamlı devam edebilmek için biraz mesafe koymak,
Biraz nefes almak,
Biraz toparlanmak…

Eğer kendinizi sıkışmış hissediyorsanız,
Yerinizde sayıyormuş gibi geliyorsa,
Birbirinizle uğraşmaktan yorulduysanız,
LÜTFEN DURUN!
Biraz dışarı çıkın,
Biraz yürüyün,
Bakış açınızı değiştirin…

Göreceksiniz ki;
Hem de sizi bekleyen o eski yerin kıymetini çok daha iyi anlayacaksınız,
Birden bindiğiniz araba hareketlenmeye başlayacak,
Patinajdan geriye bir şey kalmayacak,
Yolun ve yolculuğun tadını almaya başlayacaksınız.

Gözleriniz ışık,
Gönlünüz aşk,
Bedeniniz hareket,
Zihniniz düşünce yaymaya başlayacak etrafına…

Halit Bekiroğlu